Batılı Bilginin Eleştirisi Üzerine
Korkut TUNA. (2015). İz Yayıncılık — Kitap eleştirisi
Kitap batılı bilginin ya da Batılılaştırılmış bilginin temellerini araştırarak bilginin evrenselliğini, toplumsal bağımsızlığını, nesnelliğini, kimliksizliğini, toplumlar üssü yapısını ve toplumsal sorunlara dair kesin çözüm önerilerini inceleyerek eleştirel bir bakış açısı içerisinde dört ana başlıkta ele alınmıştır. Bunlar sırasıyla; Bilginin Batılılaştırılması, Batılı Bilgi Önünde Türk Toplumu, Batılı Bilginin Eleştirisi, Sonuç Olarak Ne Yapmamız Lazım. Kitap içerik itibariyle birinci ve ikinci bölüm oldukça iyi bir şekilde incelenmiştir fakat üçüncü ve dördüncü bölümlerdeki batılı bilgiye karşı eleştirel yaklaşım ve bu duruma karşı çözüm önerilerinde daha zayıf bir temelde konumlandığı söylenilebilir.
Kitap en temel olarak ortaya attığı sorular; bilginin nasıl nesnellik kazandığı, bilgi nasıl Batılılaştırıldı, batı bilgiyi elde ettikten sonra mı toplumsal bir devrim ortaya koydu, madem bilginin nesnel ve toplumlar üstü olduğunu kabul ediyoruz neden aynı bilgi kaynağı bizim toplumumuzda işe yaramıyor, batının kurmuş olduğu egemenliğin temelinde bilgi varsa neden bunu yaymak istiyor vb. Yazarın en çok üzerinde durduğu iddialardan bir tanesi de batı bilgisini Türk toplumu üzerinde bir işe yaramadığı ve yönlendiremediği noktasıdır. Fakat bu konunun örneklendirilmesi açısından iddia oldukça zayıf bırakılmıştır. Batılı bilgi eleştirilirken, Türk toplumunun sorunlarının ve açmazlarının olduğu ve bunların anlaşılması ve çözümlenmesi sırasında oldukça güçlük yaşandığı ileri sürülmüştür. Burada bilginin iyi niyetli ve samimi bir şekilde uygulanmasına rağmen bir karşılığının olmadığı iddia edilmiştir. Fakat burada ileri sürülen iddianın karşılığı batı toplumunun toplumsal tüm açmazlarını çözümlediği ve sorunlarını onarabildiğinin kabulünü de içermektedir. Fakat bu yazar bu noktaya değinmemiştir.
Tüm insanlığın ortak mirası olan bilgilerin batılı bilgiye dönüştürülmesinin siyasi ve egemenlik bağlamında eleştirilmiştir. Batılı bilgi batının her türlü pis ve karmaşık ilişkisine karşılık kılıf değiştirmiş metamorfik bir kavram olarak görülmektedir. Yazar aynı zamanda bilginin saf bir bilgi temelinde düşünülemeyeceğini bilginin siyasi ve egemenlik temelleri üzerine de kurulu olduğunu açımlamaya çalışmıştır.
Yazar bilgi kavramını ortaya atarken genel olarak tüm konuları sosyal bilim üzerinden ele almaktadır. Örneğin, matematik ile ilgili bir bilginin süreçleri ele alınırken toplumsal etkilerden söz edilemiyor olması gerekmektedir. Zaten batı bilgisinin temelleri doğa bilimlerinden gelmektedir. Buradaki ayrımın net bir şekilde çizilmesi ve arasındaki ilişkinin daha sarih bir şekilde ortaya atılması gerekir. Batılı bir bilgi eleştirilirken doğa bilimleri mi eleştirilmeli yoksa doğa bilimlerine yaklaşımı mı? Hangisi olursa olsun bu insanın bilgiyi elde etme sürecinde metodolojisini etkiler mi? Burası önemli bir unsurdur. Yazarın bakış açısı daha çok sosyolojik veya sosyal bilimlerin bilgiyi Batılılaştırma ve bilgiden kaynaklı bir egemenlik yaratarak kendisini takip eden toplumların yaratıcılığını ve özgüvenini engelleyerek sürekli bir takip eden konumuna düşürmesi meselesidir. Sürekli takip eden konumda olan toplum kendisini düzenli bir şekilde batı ile kıyaslayarak bir gün her şeyin düzeleceğini ve batı ile eş olmakla sorunların tamamen çözüleceği umuduyla yaşamını sürdürmektedir. Ama beklenen hiçbir şekilde bu değildir. Batı bilgisini paylaşırken peşinde olunmasını ama asla ortak olunmamasını istemektedir. Aynı zamanda bu durumun Batı’nın neden bilgiyi yaygınlaştırmaya çalıştığının da cevabını vermektedir. Batı dışı toplumların pay almadan aynı düzene katılmalarını sağlayabilmek, düzene karşı çıkmamalarını sağlayabilmek ve dirençlerini kırmak adına bu bilgi egemenliğinin yaygınlaştırılmaya çalışıldığı iddia edilmektedir. Batı diğer toplumları sürece dahil etmekte fakat ortaklık noktasında uzak tutmaktadır.
Kitap üçüncü bölümde Türk toplumunun batılılaşma sürecini siyasi ve bilgi bağlamında ele alarak incelemiştir. Bu yapı Türk toplumunu geçmişinden koparmış ve toplumsal sorunlara karşı çözümü yabancı bilgiler üzerinden aramaya koyulmuştur. Fakat kendisinden olmayan yapay bilgi hiçbir şekilde toplumsal faydaya ulaşamamıştır. Kendi tarihinden ve bilgisinden kopuk olan toplumun sorunlara çözüm üretme konusunda başarısız kalacaktır.
Genel olarak kitaba baktığımızda bazı eleştirileri yöneltmemiz gerekebilir. Örneğin, Batı’nın kendi içerisindeki deneyimlerine ayrıntılı bir şekilde girmeden başkaları ile olan ilişkileri ve siyasi yönelimine bakmak yanıltıcı olabilir. Batı toplumunda bilginin hegemonyası sadece batının diğer toplumlara uyguladığı bir yaklaşım olmayıp kendi halkına da uyguladığı bir hegemonyaya dönüşmesi önemli bir meseledir. Burada burjuva sisteminin daha doğru okunması önem arz etmektedir. Hatta Cumhuriyetin kurulduğu dönemlerde Batı’nın en temel dönüşümünü sağlayan yapının Burjuva olduğu tespitinin yapılarak suni bir burjuva tabakası devlet tarafından oluşturulmaya çalışılmıştır. Batı toplumunun sömürgeci ve ezici bir Burjuva gücü siyasetin ve bilimin üzerine oturabilecek kadar artmıştır. Burjuva yapısının batı ve batı dışı toplumlara olan etkisi tartışılması kitabın içeriğini daha verimli hale getirebilirdi.
Batı bilgisinin Türk toplumundaki ya da uygulanan diğer toplumdaki sorunları üzerine fazla değinilmemiş, örneklendirilmemiştir. Ayrıca bilginin kendisine mi yoksa metodolojisine mi bir itiraz olduğu tam olarak anlaşılmamıştır. Örneğin, var olan soruna hap bir bilgi yerine, metodoloji olarak kullanılan bilgi arasında fark vardır ve bu farkın dayanakları ve toplumsal boyutu tartışılabilirdi. Batı bilgisinin Türk toplum yapısında sorun çözmeyeceği yaklaşımı hangi açıdan doğru ya da metodunun yanlışlığının temel sebebinin ne olduğuna yönelik bir cevap tam olarak verilememiştir. Aynı şekilde uygulanan bilginin teknoloji, sosyal bilim ve doğa bilimi bağlamında hangilerini kapsadığı ya da ne oranda kapsadığı daha net bir şekilde izah edilebilirdi.
Kitap bilimsel ve evrensel bir bilginin eleştirisini yaparken metot üzerinden konuyu fazla ele almamış ve alternatif bir söylem içerisine de girmemiştir. Örneğin, yansız ve nesnel bir bilginin var olmadığı üzerine durulmamıştır. Eğer yansız, nesnel ve objektif bir bilgi olabilirse bu hangi konularda ve ne derece toplumsal bağlamda geçerlilik gösterebilecektir. Bilginin metodunu eleştirmeden sadece bilginin kendisini eleştirmek ortaya atılan sorunu tam olarak çözümleyememektedir. Diyelim ki küresel ve nesnel bilgiye itiraz ettik öyleyse buna karşılık alabileceğimiz cevap toplumsal öğeler barındıran bilgidir. Fakat bunu kabul ettiğimiz andan itibaren yeni bir sorun ortaya çıkıyor bilginin göreceliliğini nerede ve nasıl durduracağız. Bir toplum içerisinde yüzlerce topluluk var ve bu her topluluğun kendisine ait bilgilerin söz konusu olduğunu beyan edebilir miyiz. Hatta daha da ileri giderek toplulukları da oluşturan insandır her ne kadar toplumlar farklılık gösterirse insanlar da farklılık gösterir diyerek her insanın bilgisinin ayrı olabileceğini ve buna uymamız gerektiğini savunabilir miyiz. Buradaki toplumsal bütünlüğü ve genel ahlaki, sosyal ve hukuksal boyutların örgütlenmesinin ne şekilde olacağı tartışma götürecektir. Kitabın bazı konularda cevap niteliğinde bu alternatifleri de düşünmesi gerekirdi. Aksi takdirde insanlar üstü bir bilgi daha ileri gidersek toplumlar üstü bir bilgi daha ileri gidersek devlet ve kültür üstü bir bilginin hiç var olmadığı tezini ortaya atmamız gerekir.