Bilimin Tiranlığı
Paul FEYERABEND. (2015). Barış, Y. (Çev.), Sel Yayıncılık: İstanbul. — Kitap Eleştirisi
Bu kitap Feyerabend’in 1992 yılında İtalya’daki Trento Üniversitesi’nde verdiği “Bilgi Nedir? Bilim Nedir?” başlıklı beş dersin dördünden oluşmaktadır. Feyerabend konferanslarını ve kitabını herhangi bir sistematik temele oturtmak istememiştir hatta sistematik bir sunumun fikirleri yetiştiği topraktan söktüğünü ve yapay bir modele oturttuğunu ileri sürmüştür. Kendisinin de dile getirdiği gibi ileri sürdüğü düşüncelerde herhangi bir sistematik bir ilerleme yoktur.
Bilimsel ilerleme, bilginin evrenselliği ve muazzam verimi ile kastedilen şeylerin insanlığın temel problemleri ile ilgili olarak aslında çokta bir şey söylemediğini iddia etmiştir. İnsanlığın yaşadığı savaşlardan aktüel bazı davranışsal sorunlara kadar birçok pratik çerçevede bilimin herhangi bir yararı olmamıştır. Hatta bilim, insanın hayatını daha anlamlı bir şekilde yaşamasının da önüne geçmiştir. Kitap, genel hatları ile batı kaynaklı bilim anlayışının insanın temel pratik hayatında ne gibi farklılıklar yarattığını ve bilimin bizzat kendi metodolojisinin sıkıntılarından bahsederek alternatif perspektiflerin olmasını savunmaya çalışmıştır.
Kitaba “Bilimin Tiranlığı” isminin verilmesi aslında bilimin kendi bilgisini haricinde bir bilgi kabul etmeyen üstünlükçü bir yaklaşımına yönelik olarak kullanılmıştır. İnsanlık yüzyıllar boyunca belirli bir bilgi birikimi ile gelmiştir ve bu bilgi birikimi bilimsel bir değerlendirmenin sonuçlarında bulunmayan bir birikime sahiptir. Bu bilgi yazılı olarak aktarılamaz fakat sürekli olarak kullanımdadır. Bilim insanları tarafından pratik bilginin birçok yanlışları olduğu ortaya koyulmuştur. Fakat Feyerabend aynı zamanda bilimin de birçok hataları olduğunu söyleyerek pratik bilginin, bilimsel bilginin eksikliklerini giderebileceğini savunmuştur. Böylece yerel insanlara saldırgan ve aptalmış gibi bir tavır sergileyen bilimsel yaklaşım değil daha bütünlükçü ve işbirlikçi bir perspektifin olması gerektiğini vurgulamıştır. Aslında bu yaklaşım kitabın ana düşüncesini de ortaya koymaktadır. Bilimsel bilgi dediğimiz olgunun kendisinin dışarıdan baskı şeklinde pratik yaşamımız üzerinde materyalist bir baskı uygulamasının hiçbir anlamlı sonucunun olamayacağını yersiz olduğunu iddia etmektedir. Genel hatlarıyla bilimsel bilginin evrenselliği, bilimin temel yasalara ulaşma serüvenini ve bilimin batıda doğuş hikayesini incelemeye almıştır. Tüm bu incelemelerde bilimsel bilginin antik dönemler ile olan bağlantılarını kurmaya çalışarak bilimsel bilgiye karşı önyargılarımızı bulmaya çalışmıştır.
Genel olarak kitabın eleştirisini yapacak olursak; öncelikle sistematik bir yaklaşım olmadığını söyleyebiliriz. Her ne kadar yazar dünyanın kaotik olduğunu ve sistematik bir sunumun yanlış olduğunu iddia etse de bu yaklaşımı tam olarak destekleyememiş ve söylemek istediği birçok iddiayı yarıda bırakmıştır. İddia etmek istediği temel yaklaşımı doğrudan ve yalın bir şekilde vermek noktasında tanıtlamaları sınırlı kalmıştır. Aynı zamanda bütünsel bir nesnellik ve materyalist yaklaşıma karşı çıkarken yerine konulması gereken bilgi, ahlak ve anlam karmaşasını tam olarak açıklayamamış ve ortada bırakmıştır. Anladığımız kadarıyla eskilerden beri gelen yazılı bir şekilde aktarılmadığı iddia edilen bilgilerle bilimsel bilginin kaynaşmasını sağlayama yönelik iddia ortaya atmış fakat bunun nasıl olması gerektiği ile ilgili olarak bir yöntem sunmamış ve sadece eleştirisini yapmıştır. Nesnel bilim ve materyalist dünya görüşünden önce tanrısal bilginin varlığından bahsetmiş fakat nesnelliğe karşı oluşun biraz da olsa tanrıya yönelmek olup olmadığı konusuna girmemiştir.
Nesnel ve metalaşmış yaşamın fazlaca eleştirisi ve bu bilimsel anlayışın insanın pratik yaşamı üzerindeki izdüşümünde ne gibi bozukluklara yol açtığına tam olarak değinmemiştir. Buraya değinilmemesi iki sonucu doğurabilmektedir. Birincisi, dünyadaki tüm kültürler nesnel bilgiye tabi olarak yaşamış ve bunun bunalımından kaynaklı sorunlarla karşılaşmıştır. Diğeri ise, eğer bu nesnel bilgiyi kendi kültürüne içselleştirmemiş bir toplum varsa bunların diğerlerine göre olumlu ve olumsuz yanları nelerdir? Bilimsel olmayan bilgiyi kabul etmeyen ve çevresini nesnelleştiren insan kültürünün nesnellik ve metalaşmaya karşı olan görüşün, bu fikre karşı görüşlerine yönelik olumsuz yanları ve derecesi ortada kalmıştır. Nesnel yaklaşım insanın öldükten sonra tamamen yok olacağını iddia ederek insanı yalnız bırakırken, diğer taraftan dinsel kökenli bir bilgi türüyle birleşmiş ve ölümden sonra yaşamın olacağına yönelik bir yaklaşımla insana anlam aşılayacağı ortaya atılmıştır. Fakat birincisinin insanı ne derece anlamsız bıraktığı ve ikincisinin de insanı ne kadar anlamlı kıldığı tartışmalıdır. Ayrıca rasyonel bir düşünme ve şüphelenme sürecinde olan bir zihnin doğrudan sırf anlamlı şekilde yaşayabilmek için ikinci yolu tercih edebilmesi ne kadar sürdürülebilir bir çıkarımdır. Bilimsel olmayan ama insanın pratik yaşamında işe yarayan bilgiler artırılabilir ve kitabın ileri sürmüş olduğu tez belki güçlendirilebilirdi. Nesnel olmayan bir bilginin yöntemi yoktur ve kültürden kültüre bir şekilde aktarılmış fakat kaynağı tam olarak belirsiz kalmıştır. Böyle bir bilgi türünden vazgeçmeden yeni bir yöntem keşfedilebilir miydi? Kitap bu tarz soruları az da olsa araştırmaya çalışmış ama somut bir yöntem ileri sürmekten çekinmiştir. Aynı zamanda yazar bilimsel bilginin değerlerden kopamadığını ve karmaşık bir şekilde iç içe geçtiğini iddia etmiştir (s. 94–95). Eğer bilim ve öznel değerler iç içe geçmişse bilimin üretmiş olduğu bilginin de tam olarak nesnel olduğunu söyleyemeyiz. Yazar da burada zaten nesnel bir bilgiye tam olarak doğada ulaşamayacağımızı iddia etmiştir. O zaman zaten böyle bir bilgiye ulaşamıyorsak doğal olarak nesnel bilgiyi değerlerle birlikte üretiyoruz demektir. Fakat yazarın karşı çıktığı nokta neden bu durumu kabul etmediğimiz ve nesnel olmadığını iddia ettiğimiz bilgi türüne karşı tepeden bir bakışımızın olduğudur. Buraya kadar tamamen haklı bir yaklaşımdır. Fakat yazarın ilk önermesine geri dönecek olursak bilimsel bilginin değerlerden kopamadığı iddiası çelişkili bir durumdur. Bu iddianın altı tam olarak doldurulamamıştır ve hangi noktalarda iç içe geçtiği ve iç içe geçmediği herhangi bir ortamın var olup olmadığı biraz ortada bırakılmıştır.
Tamamen nesnel bilginin mümkün olmadığı biliniyor fakat bu perspektife inanmak toplumlara yeni pratik bilgiler üretme noktasında yardımcı oluyor. Diyelim ki böyle bir perspektif kalktığında bilimsel ilerlemede ya da pratik sonuçlar doğurmada ne gibi yeni yollar açacağına yönelik herhangi bir şeye değinilmemiştir.
Kitap genel hatları itibari ile bilimsel yaklaşıma karşı bir tavır sergilemektedir. Fakat alternatif ve sonrasına yönelik net bir yaklaşımı ortaya koyamamıştır. Yazarın ortaya koyduğu varsayımlar ve çıkarımlar bilimsel bilginin belki yöntemi değil ama tavrı konusunda daha öncelikli eleştirilerdir. Nesnel ve gerçek bir bilgiye ulaşamayacağımızı ama bunu sırf iddia ettiğimiz için bilimsel tutum ve yaklaşıma karşı çıkılmıştır. Her ne kadar bütünlüklü ve sistematik olmadığı için iddia edilen bazı düşüncelerin kavranması zor olsa da yazar yaklaşım anlamında bilimsel ve geleneksel (belki örtük) bilginin arasındaki gerilimde bilim insanlarının tutumlarında hatalı olduğu noktasında oldukça verimli bir alternatif söylem üretmiştir.